Yaşam, tüm canlıları içinde barındırarak her canlının canlılıklarını hissettikleri koca bir arenadır. Orada öyle karmaşık ve hırçın çatışmalar vardır ki her canlı, kendine hediye edilen sürede bunlara tanık olur. Karmaşıklığın az veya çok hissedilmesini belirleyen asıl unsur ise insanın zekâ ve aklının tezahür derecesi ile orantılı olduğu anlaşıldığında; alınan nefesin farkındalığı öne çıkar. O nefesin bedendeki hissi ise hayatta olma farkındalığıdır. İşte o farkındalığın izdüşümü canlılıktır. Yani hayatta olma durumudur. Her canlı, bireysel beceri ve donanımları ile yaşamdan elde ettikleri kadar hayatta olduğunu anlar. Her canlıya hediye edilen, canlılığın hissedildiği zamanlar bütünü ise hayattır.
En basit ve en temel anlamı ile canlılığın ifade şekli olan hayat, aynı zamanda bir devinim halidir. Yaşam ise, doğumla başlayıp ölüme kadar devam eden sürede hissedilmeyi sağlayan ana kaynak. Organizmaların biyolojik süreçlerini gösterdiği arenadır da. Organizmaların dönüşüm ya da kimyasal reaksiyonlarla ifade edilebilir olması, hayatın yaşamda kısa bir bölümde hissedilmesi anlamını taşır. Her biyolojik organizmanın bir serüveninin olması onun, yaşamla bağını ifade eder; ama sonlanır olması, hayatın eğretiliğini ortaya koyar. Yaşamın, başka hayatlara yataklık ve donanımlar sunmaya devam etmesi ise onun ana kaynak olmasının nedenini oluşturur. Yaşamın, önlenemeyen bir devinim gücüyle hiçbir hayatı önemsemeden döngüsüne devam etmesi, onunla arayı sıkı tutmak gerektiği algısına ulaştırır. Her organik madde, üreme ve gelişme yeteneklerine sahip olduğundan, sürekli bir devinim içindedir. İşte o devinimin her anı, hayatın bir parçasıdır ve doğum ile başlar, ölüm ile son bulur.
Filozoflar, “hayatın biyolojik bir süreç olmadığını, hayatın derinliğini çözmek ve anlamlandırmak için çeşitli düşünceler ve teoriler ortaya koymak gerektiğinde bir anlamının olacağı” görüşündedirler. Gerçekten insan bu dünyaya neden gelmiştir ve amacı nedir? Her insanın bu sorunun cevabını araması, insanlık tarihi kadar eskidir. Platon’a göre “iyi idea” gerçektir. Yani “Hayatın anlamı ve asıl amacı, bilginin en yüksek şekline ulaşmaktır.” Aristo ise hayatın asıl amacını, insanın ” iyi olmak” hedefine ulaşması şeklinde açıklar. Hedonizm, hayatın anlamını ve amacını “En yüksek seviyede zevk almak ve hemen şimdi zevk” formülünü benimser. Aristippos, bu düşüncenin en önemli önderidir ve “İnsan keyfinin ve zevkinin, acısının daha üstünde olması gerektiğini” savunur.
Böylelikle filozofik düşüncelerin odak noktası, “hayatın tam hissedilmesi” gerektiğini ortaya koyarken, insanın canlılığının devem ettiği sürece bu amaçlara ulaşmasının hedeflenmesi gerektiği algısı ortaya çıkar. Hissedilmeyen hiçbir hayat gerçekleşmemiştir. Bitkisel hayata giren birinin hissini düşünebiliyor musunuz? His de bilinç de yoktur artık. Elbette hayattan da söz edilemeyecektir; çünkü hissedilmeyen her şey, yok hükmündedir. Uzaktaki dalda görülen bir portakalın tadı, öncesinde bilgi varsa bilinçte yer alır; ama tadınca tam hissine ulaşılabilecektir. Sadece bilgide olmasıyla hissedilemeyecektir. Hissedilmeyen hiçbir arzu, istek, zevk, mutluluk, mutsuzluk, öfke vb. yok hükmündedir. Yok olan bir şeyin, elbette hissi de olmayacaktır.
Her canlının kendine ait hissettiği bir hayatı bulunur. Yaşam, “canlılarda, doğumdan ölüme değin etkinliği sağlayan olgular bütünü” olarak tanımlandığında herkes, yaşamdan becerileri oranında pay alır. Hayatı, yaşam tarafından hediye edilen bir paket gibi düşünebiliriz. Hediyenin bir kenarda kullanılmadan durması, onun hissedilmeden çürümesine ve yok olmasına yol açacaktır. Yaşamla arası bozuk olan bir insan, yaşamdan nasıl donanımsal ögeler alacaktır? Yaşam, sadece insanın içgüdülerle belirlenmiş genetik donanımlarla nefes almayı hediye ettiğinden; insanın yaşamla her an arayı iyi tutması gerekecektir. Yaşam aslında bir ana gibidir. Milyarlarca çocuğu olan bir ana. Çok sabırlı bir öğretmen; tüm yaşamsal donanımları, fütursuzca karşılıksız sunan bir öğretmen. Bazı çocuklar, o kadar güçlü ve beceriklidirler ki diğerlerinin elde edemediklerini elde ederler. Aynı sınıf ortamında bulunan öğrencilerin elde etmesi gereken donanımlar, -sunulanlar aynı olsa da- her öğrencinin elde ettiği donanımlar aynı olmadığı ileriki yaşlarda algılanacaktır. Zamanın, geri dönmez sayacında kaybolup gittiği gerçeği her zaman hüzünle karşılanır; ama yapacak bir şey yoktur artık. Çokça duyduğumuz; -“Aynı sınıftaydık; ama arkadaşım benden çok çalıştı, şimdi farklı bir meslekte ve çok iyi bir yaşamsal ortamı var.” denmesi genellikle iç burkar. Sınıfta öğretmen aslında yaşam gibiydi, ne kadar yararlanmak ve bilgisini değerlendirmek öğrencilere ait bir tasarruftu! Öğretmenle her an çatışan bir öğrenci, elbette başarı elde edemeyecektir. Öğrenmeyi doğrudan etkileyen kişisel farklılıklar olsa da öğretmenle kurulan iyi bir diyalog ve sempati, algılama derecesini etkileyecektir. Başarısız öğrenciler, öncelikle öğretmenle iyi diyalog içerisinde değillerdir. Kuramadıkları sempatinin acısını ileri yaşlarda hissettikçe, zamanın geriye dönmediğini acı bir gülümsemeyle algılarlar. Geriye dönmeyen zamanın çarkları arasında kaybettikleri, aslında kendileridir. Elde edilmeyen donanım ve başarı hikâyelerinin ardından hüzünlü bakışlar, hayatın hoş hissini de yok edecektir.
Kendi tercihimiz değildi hayata gelmek; ancak kabul edelim ki bu kısacık misafirliği -hiç olmazsa bir ölçüde de olsa- yaşanılası kılmak, kendi elimizde. Gökyüzüne bakarken bile hissedilen küçücük bir mutluluk, hayatın tadını farklılaştıracaktır. İşten eve dönerken ıslık çalmak, geldi mi içinizden hiç? Bir türküyü derin duygu kıvrımlarında gezinerek mırıldanmak, geçti mi aklınızdan? Güneşin ışıltısı, içinizi ısıttı mı hiç? Gökyüzünde bulutların dansını, mutlulukla seyrettiniz mi? Dalda olduğunu düşündüğünüz ama yapraklar arasında göremediğiniz kuşun sesine, eşlik edesiniz geldi mi hiç? Geldiyse yaşamla aranız iyidir. Göremediğiniz, hissedemediğiniz o güzellikleri heba etmişseniz de merak etmeyin, acele olarak yaşamla aranızı düzeltmeye bakın. Yaşamın hediye ettiği hayatınızı sevin; şimdiki halinizde yaşamdan aklınıza gelmeyen çok daha fazla alacağınız donanımlar vardır. -“İş-güç çalkantılarından, zaman mı kalıyor bu ayrıntılara?” mı diyorsunuz? İyi de iş-güç dediğiniz hay-huy, bir gün bitecek değil mi? Yaşama gülümseyerek hayatınızı doyasıya hissetmek; karşı kıyıya geçmek için nehrin kurumasını beklemeye benziyor olmasın sakın! Sevdiğiniz insanın aynı frekansta yankılanan sesini, yüreğinizde hissetmeniz için geç değil. İnanın geciktirdiğiniz, görmezden geldiğiniz çok şey var hayatınızda. Düşünün bulursunuz ve o hisleri düşüncenize yığarsınız. Başardığınızda; kaçmakta olan hayatınızın, şimdisindesiniz demektir.
Bir çiçek aklınıza geldiğinde, tercihimi gülden yana kullanırdım dediniz mi hiç? Yaşamın sunduklarını sadece dikenlerden ibaret sanarak, o güzelim gülü görmezden geldiğinizi hissettiğinizde; içiniz burkulacaktır! Kendi hayatınıza bilge olabilmeyi başardığınızda ise yıldızların, güneşle sessizce yer değiştirdiğini fark edersiniz; sessizce. Hayatınızı ıskalamadığınızın algısı sarar içinizi. Yaşamla aranız iyileşiyor, fark ettiniz mi? İnanın yaşam, çok sevecen bir anadır.
Yaşamın, istediğiniz her şeyi sunmaya hazır olduğunu anladığınızda; hayatınızın bilgesi olmaya başlarsınız. Kendinizi gündeminize almaya başlıyorsunuz, fark ettiniz mi? Takviminizde kendinize her zaman bir randevunuz işaretli ise yaşamla aranızdaki engelleri de kaldırmaya başlıyorsunuz demektir. Gülümseyin.
⸎⸎⸎⸎
Ahmet Bayındır
Eğitim ve Davranış Bilimci
İlişki ve Evlilik danışmanı
Yaşam Koçu
►ahmetbayindir@gmail.com