Fransızca kökenli bir kelime olan tolerans, “sınırları genişlettiği” zannıyla sempatik bulunur. Sebebi, katı sınırlara olan içgüdüsel karşıtlıktır. Bir de her zaman hata yapılabilir olmasıdır. Toleranslı insan deyince; “her şeye hoş görüyle bakar” algısı sempatiyi beslese de içte oluşan küçük de olsa bir his, ilkesizliği ve içine gizlenmiş üstenci bir hissi çağrıştırır. Toleranslı insanın, yapılmayacak hataya bile; –“Hadi seni affettim.” gibi bir söylemi, daha da üstten bakma gibi bir hisse sebep olacaktır. Başkasının gözündeki zandan kaçmak için -“Toleransım çok!” gibi bir söyleme sığınılması, toleransın anlamını daha da karmaşıklaştırır. Tüm bunlara ilaveten bir de -“Ben o kadar yüksekteyim ki seni görmüyorum bile” gibi gölgelenmiş bir hissin doğması, karmaşıklığı biraz daha artıracaktır. Geride bıraktığı izlerin birikmesi, her iki tarafın da rahatsız olmasına sebep olacaktır. Rüzgârın tersine dönmesiyle; -“Herkese, bana karşı hata yapma şansı tanıyorum.” gibi bir hissin doğması engellenemez. Hata yapma şansı tanınıyor hissi, negatif bir tetiklenme ile ilişkinin ritmini bozma etkisine sahip olduğu hesaba katılmaz.
Sosyolog Emerson’ın ”Sosyal hayatta en faydalı fazilet, toleranstır.” görüşü ilginçtir. Başka bir Sosyolog Van Loon da “İnsanlığın kurtuluşu, ancak toleransla kabul olacaktır.” görüşüyle de sanki herkesin herkese hata yapma şansı varmış gibi algılanabilecektir. Elbette kasıt bu değildir; ama sınırın olacağını çağrıştırmıyorsa sosyal barışın kimyası bozulabilecektir. Affetmek, insan hayatının köşe taşlarındandır. Hele bir insanın affetmeye kendinden başlaması, huzura ulaşma yolunun açılmasını sağlarken, kendi ile yüzleşmesi de başarılabildiğinde; hatalarının sebeplerine takılmadan -“Nasıl hata yapmam?” düşüncesi, olumluya giden yolda güç olacaktır. Öte yandan hataların hiç affedilmemesi de başka bir olumsuzluğu tetikleyerek, olumlu yaşama ulaşma şansını azaltacaktır.
Bu kadar karmaşıklıkta girişte bahsettiğim üstencilik ile Emerson’ın bahsettiği fazilet kavramı, nasıl bağdaşacaktır? Bağdaşma şansı, hiçliğin yüceliğinde gizli yaşanacak ve toleransın fazileti, içte hissedilebilecektir. Herkesi olduğu gibi kabul edebilmek, kuşkusuz yüce bir değerdir; ama bu kendini değersizleştirerek sağlanamayacaktır. Her insanın değeri, kendi bilinciyle yaptığı davranış şeklinde gizli olduğuna göre tetikleyici güç, özgüven hissidir. O hissin, değerli veya değersizliği karşı taraftan bağımsız olarak geliştiğinden, yapılan davranıştaki değeri veya değersizlik anlaşılmayacaktır. “Senin toleransın çok nasıl olsa, sana her türlü hata yapma şansım var.” gibi bir anlam bile çıkarılabilecektir. Bu durumda tersine dönen bir üstencilik olduğu algılanmadığı sürece, hiçbir zaman faziletin anlamı yerine oturmayacaktır. Hatanın her an yapılabilir olması, bu zıtlığı besleyecektir. Bazen hatalar, çetin bir öğretmen olur. Önemli olan yaşamın güzelleşmesidir. Güzelliğin hissiyle ulaşılan huzur; her zaman yaratılıştan gelen bir özlemdir. Hediye edilen hayatın taşıyıcısı bedenin, sağlıklı ve güçlü olmasının önemi, her zaman algılanmasa da ne yazık ki canlılık süresi sınırlıdır. Hediye edilen hayatın, sadece değerli hissedince huzurlu olabileceği unutulmamalıdır; çünkü değerli olmayan şeyin hissedilmesi, asla huzur getirmeyecektir.
Herkese gösterilen sınırsız tolerans, karşıyı pervasızlaştırmakla kalmaz çift taraflı edilgenliği körükler. Affetmek ile tolerans kavramı akraba gibi görünse de değildir. Affetmenin içindeki derinlikte tolerans yoktur. Affetmek bir sonuç, tolerans geçici bir duraktır. Affetmenin sonucu, toleransın genişliğine yamandığında; toleransın olumsuzluğu affetmeye de bir direnç oluşturacaktır. İlişkilerin seyri doğrudan etkilenecektir.
Birçok kaynakta rastladığımız hoşgörü ile toleransın anlam birliği, aynılaşma çabası gibi olsa da ikisinde de üstencilik hissi vardır. Öte yandan farklı bir yerde duran “kabul” ile “saygı”da ise üstencilik hissi yoktur, hoşgörü ve toleransla aynı ortamda bulunmaz. -“Hoşgörülüyüm”, -“Saygılıyım” arasındaki anlam farkının algılanması sosyal ortamdaki kullanma yanlışlığını ortaya koymaktadır. Hoşgörünün haddini aşmak, saygının ise kabul olduğu her zaman algılanmaz. Saygıdaki değerlilik, hissedilince ilişkiyi besleyecektir. Saygı duyulanın değerliliğinin yüzde hissedilmesi, saygının davranışa etkisini ispatlar. Saygı duyulduğunun hissettirilmesi ise kendine layık gördüğün davranış şeklini değiştirmeyecektir; ama özgüvensiz insanlar değiştirebilecektir. Hoşgörü ve toleransın sınırları değişken olmasına rağmen, saygı ve kabulün sınırları değişken değildir. Saygının ve kabulün, davranışın belirleyicisi ve ölçüsü olması, sosyal ilişkilerdeki değerini her zaman koruyacaktır. Kendini değerli ve mutlu hissetmeyen insan, başkasının değerli olduğuna nasıl inanacaktır? Mutsuz insanın kime ve neye saygı duyacağı belirsizdir. Kendine olan güvensizliğin derininde bulunan değersizlik, bir yerlerden mutlak çıkacaktır. Kendine saygısı ve kabulü olmayan insanın ölçüsü olmadığından, davranışlarında dengesizlik görülebilecektir.
Sosyal ilişkilerdeki tolerans, bireysel toleranstan farklıdır. Sosyal ilişkilerde başarı ile ilişki kurmak gerekecektir. İş hayatı, sosyal hayatın bir parçası olduğu için toleranslı olmayan bir amirin başarı katsayısı düşük olacaktır. Sınırın belirlenmesiyle toleransın kapsamı değişse de alışkanlık yapma eğilimi her zaman bulunacaktır. Sosyal ilişkilerdeki uyumsuzlukların kökenindeki dinamiğin, toleransın kapsamı ile doğrudan ilgili olduğu algılanmadıkça; bahsedilen faziletten söz edilemeyecektir.
Toleransın, hiçlik yolculuğunda ölçülü olması istenmemesine rağmen ölçüsüzlüğü görülmüşse; her zaman hem olumlu hem de olumsuz etkisi ortaya çıkacaktır. Hiçliğe giden yolda, başlarda tolerans gibi görünen anlayış, saygıyla beslendiğinde insanı değerli yapma gücüne sahip olabilecektir. Saygının etkin olmadığı davranışta gizli etki, her zaman değersizlik hissidir. Elbette toleransı olmayan insan yoktur; çünkü sosyal yapıdaki insanların farklılıkları, saygıyla beslenen bir tolerans algısını değerli kılacaktır. Sınırsızlığın, laubaliliğe ve sorumsuzluğa giden yolun enerjisi olacağını unutmamak gerekecektir. Sınırların belirlendiği, kuralların etkin hale getirildiği ilişkilerde hem tolerans, hem saygı kendi anlamında bulunacaklardır.
Toleransın kapsamının değerlendirilmesinde; -“Söylediklerinde haklı olduğu bir taraf yok mudur?” hissi şüpheyi tetiklerken toleransa sığınmayı sağlar. Öte yandan yaşamda her zaman bulunması gereken “sorgulama” dinamiğinin gücü, şüphenin akıl ile harmanlanmasında ortaya çıkacaktır.
Tolerans konusunda son söz olarak; Voltaire’in; “Söylediğiniz sözlerin hiçbirini kabul etmiyorum, fakat sizin bunları serbestçe söylemeniz için canımı veririm.” sözü karşısında söyleyecek söz olabilir mi? Sadece tolerans değil, hem kabul hem saygının olması, sözü bir kat daha değerli kılmıştır. Günümüzde, Voltaire’den 260 yıl sonra bile bu engin düşüncenin algılanamadığını ve ulaşılamadığını gördükçe, insanlık değeri sorgulanmayacak mı? –“İçinde yaşadığımız çağda, sistemin bu değerlerden ne kadar uzakta olduğu kimseyi rahatsız etmiyor mu?”
ahmetbayindir@gmail.com / 0532 737 56 58 / @a.byndr.016