Davranış Nasıl Oluşur?

Yayınlama: 15.06.2023
956
A+
A-
Eğitim ve Davranış Bilimci İlişki ve Evlilik Danışmanı Yaşam Koçu

Duygunun tanımı, herkese göre farklılık gösterirken, bilimsel olarak da farklı tanımlamaları vardır. “Dışarıdan uyarıları değerlendirip, etkisini hissettiren olgu.” olarak tanımlansa da “Bir olay, kimse ya da nesnenin insanın iç dünyasında uyandırdığı yankı, etki, tepki, izlenim.” olarak da tanımlandığını görmekteyiz. Hissin düşünceye, oradan duyguya dönme evresinde sıkı sorgulamalardan geçerek davranışa dönme evresi hemen gerçekleşmez. Aklın zorlanacağı çok kısa bir sürede geçekleştiği için fark edilmez; oysaki oldukça maceralıdır.

Günlük yaşamda bir uyaran, değerlendirme sürecinde zihinde yük oluşturur. Bu yük aslında sinirsel hücrelerce belirlenen, öğrenilmiş sosyal davranış kalıplarıyla uyumlarının değerlendirilmesi aşamasında ortaya çıkar. Bu davranış kalıpları genellikle “doğuştan” var gibi algılansa da “Bebeğin karakteri, çoğu doğuştan gelen genetik dinamiklerle ilk 4 yılda oluşur.” bilgisi ile bir sürece ihtiyaç duyulduğu anlaşılır. İnsanın kendine has diğer dinamiği, benliktir. “Benlik, karakteri oluşturan dinamiklere ilaveten, 8 yaşına kadar, yakın aile ve çevrenin değerleriyle beslenerek oluşur.” Böylece bireyin donanımsal süreci başlamıştır. Kişilik, bireyin içinde yaşadığı toplumsal değerlerin ve davranış kalıplarının öğrenimiyle, ucu açık bir sürede gelişmeye ve değişmeye devam eden diğer bir ana dinamiktir. Beynin doğrudan etkilemesi, kişiliği güdümlü bir güce dönüştürdüğü kabul edildiğinde; davranışın birden fazla etkileşimin kıskacında olduğu ortaya çıkar.

Bireyin, ileri yaşlardaki çoğu davranışlarının temel dürtüsü benlik olmasına rağmen kişilik etkin güçtür. Kişiliğin gücünü oluşturan toplumsal ve kültürel ögeler, bireyin yaşamını yönlendirir. Kişilik, eli sopalı bir çoban gibi bireyi gütmesi ona özgürlük alanı bırakmaz. Sopanın gücü, öğrenilmiş davranışlar olsa da esas etkin dürtü kaynağı, “Benliktir.” Karakter ise davranışın “Nasıl” yapılacağını belirler. Karakterin, davranışın niteliğini etkilemesi ile aslını benlikten alan dürtüler birleştiğinde; davranışın yapılma isteğinin gücü ortaya çıkar. İnsanın, içinden geldiği gibi davranması güven ve huzur getirmesi beklendiği halde, bazı zıtlaşmalara sebep olduğu gözlemlenir. Bu süreç, insanın kendisi olan karakter ile benliğinin el ele davranışa hakîm olması ile yaşanacaktır; ama beyin öte yanda, eli böğründe bazen kızgın bazen ise homurdanır halde durmaktadır.

Benlikten çıkan hisler, beyne ulaşması çok kısa bir sürede gerçekleşir. Beynin değerlendirme sürecinde; sosyal yapı, toplumsal kurallar ve içsel çatışma ihtimallerini de içine alan bir dizi kurallar zinciriyle değerlendirilir. Beyin, his ve düşünce sürecini etkin takip ederek davranış istemini özgür bırakmadan, “olduğu gibi” yapılmasını engeller ve “olması gereken” biçimine döndürür; ama bu süreç zor geçer. Olduğu gibi olduğu zamanlarda, bilinç, beyin ve kişilik etkin değildir. Bu süreç, fark edilmeyecek kadar çok kısa bir sürede olur.

Çoğu davranış, karaktere yani öze uygun olduğu halde kişilik tarafından engellenir; çünkü kişiliğin önceliği, öğretimsel toplumsal değerlerdir. İçten gelip de yapılamayan her davranış ve tepki, zihinde kirliliğe sebep olur. Çatışma şiddetlidir, kılıç sesleri gittikçe artmıştır. Bazen yapılması istenen davranış, kişiliğin karşıtlığı ile engellendiğinden, bilinçaltına atılır; ama bir gün mutlaka ortaya çıkacaktır. Orada, pusuya yatıp bireyin duygusal ortamını beklemektir; çünkü duygusal durumlarda bilinç devre dışıdır. Refleks davranışlar, benlik ve karakterden kaynaklanarak olduğu gibi yapılır. O anki duygu ve düşünceyi öne alarak yapılan davranışlar, karaktere ve benliğe uygun değilse; yaşanan zıtlaşma, bir anda kafa karışıklığına sebep olmaktadır. İnsan davranışlarında görülen çelişki ve dengesizliğin asıl dayandığı sebep, bu süreçtir. Toplumsal genetik kodlarıyla yüklenmiş davranışlar, kişiliğe uygun olsa da bazen bireyi mutlu etmez. Üstelik toplumsal uyumsuzluk ve zıtlaşma da yaşanmamıştır. “Uyumlu insan” sıfatı hak edilecektir; ama ya içerde kopan fırtınalar? Ya bilinçaltına atılan hınçlar!
Yaşam süresince, deneyimlerle öğrenilen kişiselleştirilmiş davranışlar, duyguları içerdiğinden üst yapı dediğimiz beynin etkinliğinde gelişen kalıplarla bazen barışık, bazen da çatışır durumlarda olunabilecektir. Benlik – beyin çatışması veya uyumu, kişiye özel dürtüsel davranış kalıplarını oluşturmaktadır; zira “Beyin; toplumsal, benlik; bireyseldir.” Beyin, öğretimsel davranışları barındırdığından, kişiliği etkileyen belirleyici güçtür. Kişiliğin, eğitim ve öğretimle oluşması; onun topluma uyumunu sağlama aşamasında etkin rol oynar. Çoğu zaman, zıtlaşma yaşanan sürecin farkında olsak da genellikle toplumsal dinamiklere karşı koyacak güçte değiliz.

Topluma uygun davranışların yapılmasının, bireyin toplumsal uyumunu ve konumunu belirlediğinden; daha doğru olacağı hissine ulaşılır! Ne kadar topluma uygun davranışlar yapılırsa, o kadar toplum ile çatışmasızlık yaşanacaktır. Ne kadar toplumla çatışır davranışlar yapılırsa, o kadar ötekileşmiş olmaları bu yüzdendir. İnsanlık tarihinde aydınların, sırf toplumun alıştığı ve kabullendiği düşüncelere karşıt düşünceleri ortaya koydukları için öldürülmeleri bir başka gerçektir.
“Bir kısmı doğuştan gelen ögelerle oluşan, benliğin” kişilik oluşum sürecinden az da olsa etkilendiği gözlenmektedir; ama karakter öyle değildir. Genetik kodlar, çok etkindir. Beyin ile karakter farklılık gösterdiğinden; çatışma, tamamen içte yaşanır. Pek dışa vurulmaz. İçte fırtınalar kopsa da sanal bir gülümsemenin çevreye yansıtılması, can acıtır. Çatışmaların şiddeti, içe kapanıklık ve huzursuzluk olarak kendini gösterir. “Bireyin, mutlu veya mutsuz olması, kişilik-benlik çatışmasının azlığı veya çokluğu ile ilgilidir.” bilgisi herkesin düşünmek istemediği gerçeklerdendir. Beyin, kişiliği öncelediği halde benlik; özü önceler ve karakterin onayı için gözünün içine bakar durumdadır. Benliğin isteği ile beynin onayı paralel olmayabilecektir. Her zıtlaşma, bireyin huzurunu doğrudan etkileyecektir. Çok hızlı konuşanların konuşma dürtüleri, genellikle benlikten çıkar. Beyne henüz ulaşmadan ve değerlendirilemeden yapıldığı için kontrolsüzdür ve gerçektir. Hata yapılsa bile hoş görülmesi bu yüzdendir. Gerçek, her zaman insan ilişkilerinde başroldedir. İlişkilerde sanal davranış her zaman itici gelir.
Elbette hepimiz, toplumun bir parçası ve ögesiyiz. Davranışlar, duygusal bir ortamda gerçekleşmediği sürece akıl ve zekânın gücü ile beyin, gereken orta yolu bulacaktır; ama duygusal ortamda devre dışıdır. Beynin etkinliği, yaşamın şimdisinde davranışları, toplumsal değerlerle çatışmasız hale sokmaktadır. Zaman zaman; -“İçimden farklı bir şey geldi; ama yapamadım!” denmez mi? Bazen özden çıkan davranışlar, toplumsal değerlere uygun olmasa da çatışmayı göze alarak beynin izin verdiği görülebilecektir. Benlik ve karakterde mantık değerleri yoktur; çünkü mantık değerleri, beynin fonksiyonudur. Toplumsal baskı, çoğu kez korkuya dönüşür ve dinginlik rolü yapılmasını zorlar. Bu çatışmalarla ortaya çıkan iç kirliliğin, insanın kendisi tarafından biriktirildiği fark edilmez. Kimse görmese de çoğu insanın içinde, volkanlar patlamaya ve hangi davranışın yapılacağı şaşkınlığı yaşanmaya devam eder.

————————————————————–
(Ayata Yayınlarından 2. baskısı çıkan YAŞAM ŞİMDİDİR isimli kitabımda buna benzeyen yaşam dinamiklerni inceledim. İsteyenlere imzalı olarak gönderilmekteyim.)
#davranışınoluşumsüreci #davranış #yaşamıtercihlermibelirler  #duygusalzeka #iletişim

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

error: Habermatik Medya !!