Parti aidiyeti, ideolojik aidiyet mi?

Yayınlama: 16.10.2023
16
A+
A-
Eğitim ve Davranış Bilimci İlişki ve Evlilik Danışmanı Yaşam Koçu

Parti aidiyetinin algılanma şekli ve tezahürü, partinin canlı tutulmasında önemli bir dinamiktir. Partinin ilkeleri, söylemleri, siyasi duruşu, stratejileri ve üyeleri ile kurdukları diyalog da canlılığı doğrudan etkiler. Canlılık, parti dinamizmini tetikleyerek kaynaşmayı hızlandırır. Kaynaşma etkinleştikçe, tabandan başlayarak tepeye kadar yakınlaşma artacak ve aile gibi hissedilmeye başlayacaktır. Birbirine kenetlenmiş bir ailenin üstesinden gelemeyeceği sorun olmayacaktır. Aslında bu dinamizm; ailenin başarısında, başarısızlığında, övme veya yerildiğinde bütün olmasını sağlayan özdür. Birbirleriyle kaynaşmış kitledeki ruh, her zaman birbirlerine enerji veren kaynağa dönüşecektir; ama sahipsizlik, saygısızlık, ilgisizlik, değersizlik ile yönetim kadrosunun bencilce üstünlük taslamaları ve ilkelerin dışına çıkma eğilimleri oluşan sıkılaşmayı gevşetmeye başlayacaktır.

Bu süreç, doğanın en yumuşak maddesi olan suyun buza dönüşüp bir şekle girmesiyle, bir duruş ortaya çıkmasına benzer. Şekillenmiş olan buzun, ortam ısısının artmasıyla kristallerin birbirlerine yakınlığı bozulacak ve suya dönmesi hızlanacaktır. Belirlenen kalıplarda olan buz, artık her boşluğa akmaya başlayacaktır. Ortada bir kütle yoktur artık. Ne şekilden, ne dinamikten, ne de güçten bahsedilecektir. Her boşluğa sızan veya her boşluğa doldurulan, ilkesiz ve yumuşak bir parti; kitle ruhu taşımayan kalabalık insan topluluğuna dönecektir. Parti aidiyetinden, söyleminden, duruşundan, stratejisinden ve ilkesinden söz edilemeyecektir. Buza dönünce güçlü olan su, çözülünce; renksiz, yumuşak ve fiziki olarak hiçbir gücü kalmayacaktır. Boşluk dolduran bir sıvıya dönecektir. Parti aidiyeti, ideolojinin temel taşı ile zıtlaştığı anda sanal olacağı unutulmamalıdır. Parti aidiyetinin ideoloji ile uyumu, parti aidiyetini daha güçlü kılacaktır.

İdeoloji, en genel anlamda “dünya görüşü” olarak tanımlansa da dünya görüşünden daha öte anlamlar içerdiği algısı sınırlarını genişletir. Bazı kaynaklarda; “Fikir bilimi, ülkü, kişi veya kurumların davranışlarına yön vermede kullanılan düşünceler bütünü” olarak tanımlandığını görmekteyiz. Aslında siyasi, felsefi, dini ve toplumsal değerler alanında kendine konu edinen bir kavramdır. Kişinin bilincinde topluma ait kaygı ve öngörüleri olsa da “Toplumun nasıl yaşadığı, toplum içerisinde bireylerin rolünün ne olduğu, karışıklık içerisinde izlenmesi gereken en iyi yolun hangisi olduğunu” açıklayan bir kavramdır da. Böylelikle ideolojinin, siyasetle bağı ortaya çıkar. Toplumbilimin yönetim tarzı üzerine oluşturduğu dinamiklerden en önemli faktör, siyasi yönetimin nasıl olduğudur. Partilerin kullandığı ana malzeme siyaset bilimi olduğundan, toplumun geleceği üzerine getirilen tezlerin toplamı da diyebiliriz. Kişinin özene bezene ne zorluklardan ve bunalımlardan geçerek oluşturduğu kimliğinin ana ögelerindeki ayrıntı, siyasi görüşünün uyumu ile anlam bulacaktır. Böylelikle kimlik, ideoloji, parti siyaseti ve parti aidiyeti iç içedir. Bu dinamiklerin uyumu, her zaman kişinin ilkesi ile ifade edilir olmasını doğuracaktır. Bu açıdan aidiyetin diğer ana malzemesi ilkedir. İlkeli olmadan, ilkeden söz edilememesi ilkenin daha derin anlamını öne çıkarır. İlkeli olmanın olmazsa olmazı, kimlikteki ana dinamiklerle uyumudur. Kimliğin oluşma evrelerindeki ikilemlerin aşılması kolay değildir. -“Sen kimsin?” sorusuna bile hemen cevap verilememesinin sebebi, aslında onun ne kadar zor ve taşlı yollardan geçilip gelindiğini açıklar

Kişinin kimlik tanımlamasındaki ayrıntı, partinin kimliği ile örtüştüğünde; bir aidiyetten söz edilebilecektir. Uyumsuzlukların artması, öncelikle parti aidiyetini yok etmeye başlar. Aidiyetin etkin olmaması, suyun önce buza dönüşüp katılaşarak fiziki bir güç haline geldiği göz önüne alındığında; çözülünce hiçbir fiziki gücünün kalmadığı gibi güçsüz hale gelecektir. Gücün olmadığı bir topluluk, bir arada durmayı başarabilecek midir? Kısa sürede dağılmaya başlayacak, ilk bulduğu boşluğa doğru akarak aktığı yerin şeklini alacaktır.

Kişinin, diğer kişiler ile arasındaki farklı kimlik etkisini her zaman sürdürmek istemesi -doğal olmasına rağmen- partide beraberlik ruhu gerektiğinden, düşüncesini etkisizleştirecektir. Nasıl bir ortamda bulunduğunun farkındalığı ile kimlik uyuşması veya uyuşmaması, kişinin faaliyetini doğrudan etkileyecektir. Uyuştuğunda verimli olacağının bilinci; parti aidiyeti ile ideolojisinin uyuşması gerekliliği öne çıkacaktır. Biri diğeri ile zıtlaşık durumda ise davranışların olduğu gibi olmasını, kişi kasıtlı olarak engelleyecektir. Davranışların olması gerektiği gibiye evrilmesini, yakın çevre farkına varamayacaktır. Daha sonra ayrıntıların incelenmesiyle neyin farkına varılamadığı ortaya çıktığında, zamanında çok kolay görülebileceği anlaşılacaktır; ne yazık ki geri dönüş şansı yoktur. Çok güvenip parti yönetimine alınan kişi, olması gereken davranışları çok iyi sergilediğinden farkına varılması zordur. Kafasında geçen etken ne ise makam, üstünlük, caka satma, değerlilik arayışı, kendini tatmin etme, sosyalleşme, konumundan maddi çıkar elde etme veya sosyal çevrede sarsılan kişilik bozgunluğunu önleme gerçekleşmediği anda artık orada durmasına gerek kalmayacaktır. Tıpkı buzken yani parti yönetimindeyken, bir şekli ve gücü olmasıyla işe yaradığı bilinci, artık mevcut değildir. Hiç umulmayan zamanda oradan ayrılacaktır. Yetkililer, -“Nasıl hata yaptık?” diye hayıflanıp duracaklardır. Güncel olarak şahit olduğumuz çoğu olayın kökündeki gerçek, yöneticilerin canını acıtsa da geride yanılmanın hüznü hatırlanacaktır. Elbette yanılma olabilecektir; ama birilerinin tavsiyesinin garabeti her zaman yaşanabilecektir. O kişi, tavsiye eden için çok değerli ve kazanılması gereken biridir; ama tavsiye eden kişinin derin amacı sorgulanmadığında sonuç kaçınılmaz olmuştur. Davranış ve duruşlar, dikkatli olarak değerlendirildiğinde aslında çok şey açık seçiktir. Her zaman önde olmak isteği, parti yönetim kadrolarında maddi yardım ve fedakârlık gösterilerinde öne çıkma hevesinin tezahürü göze çarpacaktır. Dikkatli ve objektif bakılmadığında arka yüzü görülemeyecektir. Onun için parti yetkililerinin çok dikkatli olması gerekecektir. Beklentinin ne olduğu veya olmadığının çok iyi analizi yapılmalıdır. Kendini öne çıkarma davranışlarındaki arka tarafın gizlenmesi, aslında çok çabuk farkına varılacaktır; ama kabullenmelerin etkisi, farkındalığı önleyecektir. En beklenilmeyen yönetici ve üyelerin ayrılmalarında elbette ilke ve ideoloji uyumsuzluğu vardır; ama genellikle beklentinin her zaman etkin bir dinamik olduğu gerçektir artık. Mazeret göz önüne alınamayacaktır; çünkü ilke ve ideoloji önceden iyi tahlil edilmelidir. Bilinçli olunmadan parti yöneticiliği ve üyeliği, parti aidiyetini sağlayamayacaktır. Parti aidiyeti, ideoloji eleğinden geçtikten sonra oluşabilecektir. İdeoloji, ilke kaybolmadıkça zedelenmeyecektir, dolayısıyla parti aidiyeti de güçlü olmaya devam edecektir.

Parti aidiyetini kazanamayan ve kaynaşmış bir yapıya uyum sağlayamayan üyelerin sebep olacağı tepki, aslında o yapının dışında gizlenen his ile gerçekleşir. İlk çatlak oluşmaya başlayacaktır artık. Aidiyetin temelindeki insanın karakter yapısıyla beslenen kimliğinin gücü, etkin olmaya başlayacaktır. Bütün mesele; kimlik ile aidiyetin ne kadar uyumu ve uyumsuzluğudur. Bu uyum, göz önüne alınmadıkça sonuç her zaman şaşkınlıkla karşılanacaktır. Oysaki tüm detaylar, göz önündedir; ama sebebin kabullenme olduğunu bilmek yetmeyecektir. O detayın önceden farkındalığı gerekecektir.

Her insan, önce kendinin sonra kimliğinin farkına varmalıdır. Eğer farkına varılamazsa çevresinde gelişen her olaydan etkilenme artacaktır ve doğrular arasındaki koordine sağlanamayacaktır. Doğrularının uyumu ile ortaya çıkan gücün, kişinin kendi ilkesini oluşturduğunu düşünürsek; ilkeli olabilmenin çok güçlü bir yaşam dinamiği olduğu anlaşılacaktır. Davranışların neden tutarlı ve uyumlu olduğunun sebebi, bireyin ilkesidir. Siyasi aidiyetin kimliksel derinliğindeki ilke, onun daima tutarlı davranışlar yapmasına sebep olacaktır. Etrafımızda çokça gördüğümüz tutarsızlıkların asıl sebebi, siyasi aidiyeti oluşmadan ve parti kimliğini ideolojisinin eleğinden geçirmeden o partide yer almasıdır. Çoğalma kaygısının verdiği farkındasızlık, dikkatin sadece çoğalmaya takılı kalmasına neden olacaktır. Oysaki o kişiyi, kişi yapan temel dürtü bireyselleşme sürecidir. Bireyselleşmesini tamamlamadan girilen grup, parti ve topluluklar her zaman sadece beklenti ile izah edilebilecektir. Beklentinin toplumda kabul görme, şöhret, öne çıkma, saygınlık, çıkar sağlama ve değer verilme isteği ile gerçekleşeceği olmasıdır. Kimliğin ifade şekli elbette önemlidir; ama öte yanda duran kişinin ideolojisiyle parti aidiyetini nasıl bağdaştırdığı sorusu beklemektedir! Tam da burada kabullenme denen çoğu zaman gerçeklerle pek bağdaşmayan, yanılmaların tetiklendiği durumları görüyoruz. Siyasi düşünce; dini inanç, ahlaksal değerler, milliyet hissi, kimlik, kabullenmelerle değil; sorgulamalarla kazanılan bir değer olmalıdır. İnsanın nasıl göründüğünden bağımsız, nasıl olduğunu bilmek gerekecektir.

Toplumsal yapımızın tarihsel sürecinde çokça gördüğümüz; kendi bilincinin önemsizliğini ifade eden zihniyet, hep kabullenmeleri öne çıkarmıştır. Kabullenme eğilimlerinin doğal sonucu olarak ortaya çıkan “bir bilen” olacağı gerçeği yaşanmaya devam edecektir. Bir bilene eğilimin ana sebebi; sorgulamadan karşıya güven değildir. Aslında kendine yakıştırdığı donanımsızlık ve güvensizliktir. Bunun sonucu hep bir başkası bilir durumda olduğundan “O dediyse doğrudur”, “O bilir” cümlelerinin garabeti, kabullenme denen karanlıkta etkin olmaya devam edecektir. Neden sorgulanmadığı, neden sorgulanmaz bilinmez! Kişinin sorgulamadığı her şey inancı olduğundan dini değerlerde bile akıl önemsizleşmiş sadece kabullenme olacaktır. Oysaki düşünsel inanç değerlerinin sorgulamalar sonucunda akıl ile bulunabileceğinin algısı, her zaman yanılsamaları önleyecektir. “Çoğunluğa uymayan yalnız kalır.” cümlesindeki aşağılayıcılığın anlaşılamaması demokrasi ve cumhuriyet düşüncelerini basitleştirmiştir. Kendi akıl ve bilincine değil, inandığı kitleye teslim olmak daha kolay olmuştur! Demokrasilerde sadece çoğunluğun dediğinin öne alınmasının uygun olamayacağı anlaşılmadıkça ve sorgulaması yapılmayan kabullenmeler oldukça; ne ideolojinin, ne parti aidiyetinin, ne kimliksel değerlerin, ne de ilkelerin öneminden bahsedilemez!

Toplumsal nizama hâkim olan düşünce, cumhuriyet, demokrasi, hukukun üstünlüğü, adalet ilkesi ve bir arada yaşama kültürünü öne almadıkça toplumsal barıştan söz edilemeyecektir. Böyle bir ortamda birbirleri için olmazsa olmazı konumunda olan ideoloji, parti aidiyeti ve kimliksel derinlik önemsizleşecektir. Kimliksiz kalabalıklar haline gelen insanların, ideolojik derinliği olmayacağı gibi ilkeden de söz edilemeyecektir istendiği gibi yönlendirilmesi ve yönetimi daha kolay hale gelecektir.

Kimliğinin farkında olmayan insanlar, parti aidiyetini ideolojisi zannedeceklerdir. Oysaki ideolojiye kimlik bilinci olmadan ulaşılamayacaktır. Parti aidiyeti ise ilke, ideoloji ve kimlik bilinci ile çatışmadan yaşayabilecektir.

 

►Görüşleriniz için iletişim : ahmetbayindir@gmail.com

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

error: Habermatik Medya !!